6 Mart 2012 Salı


Yaşam Ayrıntıda Gizli Değildir

     Sarı Otobüs ile uzun Asya yolculuklarının birinin dönüşünde Katmandu'dan İstanbul'a doğru yola çıktık. Programda ilk konaklayacağımız şehir 180. km'deki Nepal'in küçük ve güzel yerleşimi Pokhara idi. Biz Sarı Otobüs yolcuları, sözünü ettiğim mesafeyi 11 saatte geçebildik. Nepal'in bizim Doğu Karadeniz'e benzeyen bol yağışlı iklimi, dolayısıyla her an heyelana hazır bir coğrafyası vardır. Tropik iklim koşulları nedeniyle ortaya çıkan gecikmeleri pek yadırgamıyoruz aslında. 22,000 km. uzunluğundaki yolculuğumuzun yarısını katetmiş olmamızın ve de 7 haftalık programızın 4. haftasında Nepal'e ulaşmamızın, bu kabullenişte katkısı vardır.
     Keza Türkiye'de benimsediğimiz yaşamın hızı ve temposu bu yolculukta oldukça yavaşlıyor. Bedenimiz ise bu yavaşlığı algılamakta zorlanmıyor. Uzun Asya yolculuklarındaki zorlu yol koşullarının tempomuzu yavaşlatması, yaşamın iyice farkına varmamızı sağlıyor.
     Bakir ormanların, coşkuyla akan nehirlerin kenarında, yol üstünde saatlerce bekleşirken insanlar araçlardan iniyorlar; kimi sigara tüttürmek, kimi hava almak için. Kimisi de oracıkta oluşan seyyar satıcılardan atıştıracak bir şeylerin alışverişini yapıyor. Bir kadın, yolculuk yaptığı otobüsün tekerinin dibine çökmüş bebeğini emzirirken, yetişkin bir kız annesinin önüne oturmuş saçlarını taratıyor. Başka bir Nepalli kadın da yolculuk yaptığı eski ve süslü TATA marka otobüsün kapısından telaşla dışarı bakarken, bebeğini emziren kadın, otobüsün kapısındaki kadının telaşını anlıyor. Ona yolun altındaki muz ağaçlarının bulunduğu yeri gösteriyor. Demek ki hanımlar için tuvalet ihtiyacı orada gideriliyormuş. Bizler de aynı merakla sağa sola bakınca, az ilerideki köprünün altından kemerini toplayarak çıkan beyleri fark ediyoruz.
     İşlerini bitiren beyler, beşerli onarlı gruplar halinde toplanarak, yolun neden kapandığını veya ne zaman açılacağını tartışıyorlar. Bu esnada kimin ne iş yaptığı, neden yolda olduğu, düğüne mi, cenazeye mi gittiği, özellikle de bizim oralarda ne için bulunduğumuz konuları aydınlığa kavuşturuluyor. Bir ara fark ediyorsunuz ki, o çekik gözlü, ufak tefek, yanık tenli insanlarla aynı familyadanmışız. Genellikle benzer şeylere üzülüp sevindiğimizi ve günde üç öğün yemek ihtiyacımızın benzeştiğini görüyoruz. En önemlisi de ihtiyaçları, idealleri, davranışları bu derece benzerlik gösteren insanların birbirine nasıl uzak kaldığını fark ediyorsunuz.
     Ben şimdi burada "ideal olan ne, gerçek hangisi" ni tartışmak durumunda değilim. Benim ışık tutmaya çalıştığım konu, yaşamımızın hızının azaldığı oranda farkındalığımızın arttığıdır. Lafı fazla uzatmadan; 11 saat süren 180 km mesafelik yolun sonunda Pokhara'ya vardık. 6993 m'lik Machhapuchhare zirvesinden inen derelerin oluşturduğu Phewa Gölü'nün kıyısındaki, yeşilin her tonu ile süslü güzel Pokhara. Bizim Abant Gölü ölçülerinde, biraz daha ince uzun. Biz çok severiz Pokhara'yı. Karşı kıyısı ise kelimenin tam anlamıyla balta girmemiş ormandır.
     Öğleden sonra ulaştığımız şehrin tanıtım turunu 1 saatte tamamladık. Akşam yemeği için seçtiğimiz göl kıyısındaki lokantayı ve buluşma saatini belirledikten sonra dağıldık. Kimi alışverişe, kimi fotoğraf için ışığın peşinde koyuldu. Ben de yemekten bir saat önce lokantaya gittim. Kıyıya yakın kamelyalardan birinin altını ayarladım. Masa ve sandalyelemizi yerleştirirken güneş battı. Yağmur başladığında iki arkadaşımız ıslanmamak için koşarak geldiler. Biraz çardak altında lafladıktan sonra yağmurluklarımızı giyerek usul usul kıyıdaki küçük iskeleye doğru yürüdük. Damlaların kapüşonlarımıza vurarak çıkardığı pıtır pıtır sesler kesilince başımızı açtık. Yağmurun temizlediği havanın dinginliği ve gölün temizliğinin/duruluğunun verdiği huzur içinde güzel güzel şiirler döktürürken binlerce ateşböceği çıkıverdi ortaya. Ama binlerce! Biz üç yolcu tam kıvama gelmiştik ki uzaktan Türkçe konuşmaları duyunca bizimkilerin döndüğünü düşünerek çardak altına doğru seğirttik. Bizimkilerden biri halimizi yadırgamış olarak sordu:
- Nereden geliyorsunuz böyle sırılsıklam?
- Yağmur, göl, ateşböcekleri...
- Nasıl yani! Bu karanlıkta nasıl gördünüz ateşböceklerini???

     Yolculuğun akşına kendini bırakabilmek gerek. Bulunduğunuz duruma, yere kendizi kaptırmakta korkacak bir şey yok, inanın. Yolculuk halini izlemek ya da kontrol etmek yerine içinde olmaya çabalamak bence çok daha fazla haz verir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder