13 Mayıs 2012 Pazar



TUR DEĞİL YOLCULUKTUR BU

     Bahar ile bütün bitkilerin gövdelerine su yürüdü. Dallarındaki çiçek ve yapraklardan fark ediliyor ki; keyifleri yerinde. Bahar biz insanlarda da olumlu etkiler yapıyor tabi. Topraktan gövdemize doğru su yürümese de, kan dolaşımındaki değişim nedeniyle beynimiz daha iyi besleniyor gibi geliyor bana. Benim beynim iyi beslenince, iyi şeyler düşünür. Ve benim için iyi şeylerden en iyisi yolculuktur.  Yolculuklarım da Sarı Otobüs ile gerçekleştiği için iyi bir şey yapayım diyorum. Gelin size kafanızı şişirmeden Sarı Otobüs'ü anlatayım.
     Kara yoluyla Asya'nın içlerine gerçekleştirdiğimiz yolculuklarda kullandığımız araç Isuzu marka küçük otobüstür. Ulaştırma piyasasındaki ifadeyle 27 kişilik bir midibüstür. Aracımızın üretim aşamasında uzun ve zor yol koşulları için özel ilave v takviyeler yapıldı. Yol koşulları gerçekten zorlu ve İstanbul-Katmandu gidiş-geliş toplam 22.000km'dir. Yolların kalitesi ise Türkiye ile hiç kıyaslanmayacak düzeyde. Bu nedenle 7 haftalık yolculuğu saatte ortalama 30-40 km sürat ile tamamlayabiliyoruz ki yolculuğun tempolu akışını vakit kaybetmeden gerçekleştirebilelim.
Sarı Otobüs'ün içinde, tahmin edersiniz 27 adet koltuk yok. İrice bir karavan şeklinde düzenledik kullanım alanını. Yolculuğa en fazla 12 kişi ile çıktığımız için 12 kişinin oturabileceği kadar koltuk var. Ayrıca 10 kişinin yatarak yola devam edebileceği pratik yatak düzenimiz var.
Yolculuğun en keyifli hallerinden biridir yatarak gitmek. Her sabah başka bir şehirde uyanmak, ormanda yol alırken uykuya dalıp, çölden geçerken uyanmak güzeldir. Uyanır uyanmaz hazır sıcak su ile çay/kahve eşliğinde biraz abartmak mümkün ya da karnımız acıktığında aracın arka dolabındaki sahra mutfağından kahvaltılık atıştırabilirsiniz. İsterseniz dilediğiniz göl veya çöl kıyısında dilediğimiz yemeği pişirebilirsiniz. Bu arada, pişirme ve bulaşık sırasını unutmamak gerekir. Aracın tavanındaki portbagajın bitiminde 250 litrelik su depomuz var. Her şeye yetiyor.
Bütün bu işlerden sonra, yani uyuduk, uyandık, karnımızı doyurduk, bulaşık temizlik de bittikten sonra Sarı Otobüs'ün içini toparlıyoruz. Uyku tulumlarımızı katlayıp kaldırdıktan sonra ön taraftaki masalara geçerek  günlüğümüzün yeni sayfalarını doldurmaya başlar ya da kitabımıza kaldığımız yerden devam ederiz. Nasıl istersek öyle yani...
     Otururken veya yatarken Sarı Otobüs'te yer kapılmaz. Adettendir; her yer herkesindir. Gönüllülük üzerinden herkes her işi yapar. Bazen orta masalarda (2 masa, 8 koltuk) sıkı bir sohbet başlar. Gürültülü de olsa kaptırıveririz kendimizi bu dünyanın hayhuyuna. Bazen de birimiz Sarı Otobüs'ün arkasında tek başına oturur, okur, yazar, dışarıyı seyreder. Dışarıyı izlerken sanki hayat kare kare akar önünüzden. Dışarıdaki insanlar ağaç olup kök salmışlar da sen kuş olup uçuyormuşsun gibi gelir. Düşünülür işte, bir yığın şey. Bazen aracı durdururuz iki kare fotoğraf çekmek, üç kilo meyve almak için. Aslında maksat önünden akan yaşama dokunmaktır. Meyveleri ellersin, seçip torbaya doldurursun.  Satıcının kara ellerinden ucu yırtık para üstünü alıp cebine koyunca anlaşılır başka bir yerde olduğun. Bir ülkeye girdiğimizden itibaren ilk alışverişe kadar herkes Sarı Otobüs'ün camından oradaki hayatı sessizce izler, anlamaya çalışır önce. Aracı durdurup iki merhaba, sonra üç beş Rupi para üstü alınıp ceplere konunca o ülkede yaşamaya başlanır.
     Sonra Özcan'ın "Haydi arkadaşlar, işi biten buyursun." uyarısıyla yola devam etmek için Sarı Otobüs'e seğirtir herkes. Ayağımızdaki botları çıkartıp, yan dolaptaki sandaletlerimizi giymeye çabaladığımız süre içinde bayağı bir reyting alırız kesinlikle. O şehrin nüfusunun belli bir oranı çevremizde kalabalık bir çember oluşturup bizi izlemeye başlarlar. Az önce bizim yaptığımız gibi. Sandaletlerimizi botlarla değiştirip araca binmemiz ve çemberi yavaşça yarmamız en az yarım saatimizi alır ve yolumuza devam ederiz.
     Artık hava kararmaya başlamıştır ve Sarı Otobüs'ün gece yolculuğunu planlamaya koyuluruz. Seyir halinde iken iki katılımcımızın "co pilot" olarak görev yapmaları gerekmektedir. Özellikle İran'dan sonra trafik soldan işlediği için kaptana yardımcı olunur. Harita okuma ve yol sorma işlerinin kotarılması gerekmektedir. Bu işler nöbetleşe ve gönüllü olarak yapılır. Gecenin ilerleyen saatlerinde nöbeti devralacak arkadaşlar uyandırılmak istedikleri saati bildirir ve uyku tulumuna girerler.
     Kimi arkadaşlar ciddiyetle nöbetini icra eder, kimi de usul usul kendi bildiğince kokpit faslını bir türkü ile başlatır. İki türkü kaptandan, üç nihavent şarkı "co-pilot" tan terennüm ederken biri telaşla uyanır ve ön tarafa doğru koşturur. Eyvah! "Sesimizi yükselterek milleti uyandırdık galiba" diye telaşlanırken, esas meselenin tuvalet ihtiyacı olduğunu öğrenir ve sotalı bir ağaç dibi veya fayanslı bir tuvalet aramaya koyuluruz yol boyunca. Hiçbiri yoksa Sarı Otobüs'ün arka sol tekerinde meseleyi halledip yola devam ederiz.
Gece yaşamayı sevdiğimden midir nedir, gece yolculuğunu daha çok severim. Daha huzurludur yolda geceyi yaşamak. Dengine gelir de dolunay falan olursa, değmeyin Sarı Otobüs yolcularının keyfine. Bazen ay ışığının uygun bir açı ile asfalt üzerinde yansıması ile, gecenin zifiri karanlığında gümüş gibi parlayan yolun üzerinde akar gideriz. Sarı Otobüs'ün farlarını kapatıp dolunayın parlattığı asfaltta süzülmenin keyfini bilenler bilir. Keza biz ayın her halini, o da bizim her halimizi bilir.
Yolculuk hali işte, basitçe fakat sahici yaşarız hayatı. İmkanlarımız çok da kısıtlı değildir. Tuvalet ihtiyacı için en az üç alternatifimiz vardır mesela. Yemek işi de öyle. Ya Sarı Otobüs'ün sahra mutfağında kendimize ziyafet veririz ya da kamyoncu lokantalarına gireriz. Çayımızı da ya aracımızdaki kahve makinesinden hallederiz veya bir çayhaneye yanaşıp zencefil ile lezzetlendirilmiş sütlü çayı yudumlar biraz dinleniriz.
     Bu dinlenmelerden birinde Türkiye'de Bodrum'a yerleşmiş ve konforunu yanında taşımaya çabalayan bir hanım arkadaşımız hayatının itirafını yapmıştı. Yolculuğun son günlerine yaklaşmıştık ve Bodrum'daki villasında ne kadar fazla eşya ile yaşadığını, çok da gerekli olmadığını fark ettiğini bizimle paylaşmıştı. Buna benzer bir sözü Mahatma Gandhi'nin ağzından bir yerde okumuştum. Şöyle diyordu Gandhi: "Dünya insanların bütün ihtiyaçlarını karşılayacak kapasitededir; ancak ihtiraslarına yetmez."
     Unutmadan; kendimize de iyi davranmaya çabalarız yolda ve hep kapalı şişe su içer, soyulabilir meyveler yeriz. En fazla üç gün banyosuz gezeriz. En az haftada bir sevdiklerimizi telefonla arar ve onlara bol bol hediyeler alırız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder