10 Şubat 2012 Cuma

Yollar Bize Memleket

     Ayağımın tozuyla İran yolculuğumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum. Hani şu burnumuzun dibindeki uzak ülke... Bizim taraftan bakıldığında selamsız sabahsız komşu gibi görünmesine aldanmayın. Tebriz'de iki gün geçirdikten sonra yanıldığınızı hayretle anlıyorsunuz. Her neyse, başkentler arasındaki sorunları daha sonra tartışırız.
     Bizim Gürbulak sınır kapısından 300km sonra Tebriz'e ulaşırız. Gülistan Bağı'nın karşı köşesindeki Sina Oteli'ne çantaları atıp kahvaltıya otururken İranlı zarif dostumuz Mansur da çaya yetişir. Sevgili Mansur her zamanki güler yüzlü ve melodik Azeri aksanıyla "Hoşgeldiniz, nasıl mısınız?" (dikkat dizgi hatası yok) diyerek söze başlarken, bizler de İran'ı tanımaya ve akabinde yaşamaya başlarız. Asya insanının manzum konuşma geleneği sohbetimize hoşluk katıyor. Yolcu olma, müşteri değil misafir olma haline Tebriz'de Mansur ile başlarız.
     Sonra ver elini İbrişim (İpek) Çarşısı, Kızıl (altın) Pazarı, Göğ (mavi) Mescit ve kahvehaneler. Aynı akşam Bağlarbağı'ndaki Azeri kahvesine gideriz. Kahve dediğime bakmayın. İster abguşt (güveç yemeği) ile kendinize ziyafet verin, ister kalyan (nargile) çekin. Bizim Sarı Otobüs ile uzun Asya yolculuklarında giderken ilk, dönerken son konakladığımız; şehrin en güzel mekanı kesinlikle burasıdır. Bağlarbağı'nda akşamlar çok canlı olur.Tebrizliler eşleri ve çocukları ile dolanmaya; gençler de piyasa yapmaya gelirler. Bizler de o cemiyetin ortasında, yüksek sedirlere ayakkabılarımızı çıkartarak bir güzel yayılırız. Azıcık da tiyatro oluruz tabii ki. Safran ve kakule ile lezzetlendirilmiş çaylarımızı yudumlarken Ali Rıza Eftehari'yi veya Muhammed Esfahani'nin ezgilerini dinleriz. Duvarlarda Farsça yazılı Hayyam ve Şehriyar'ın dizelerini İranlı dostlarımız bize tercüme etmeye başladıklarında ise zaman durur, yaşam sadeleşir ve orası bizim Tebriz olur.
                         "Neresi sıla bize
                           Neresi gurbet
                           Yollar bize memleket"
Ne hoş yazmış şair değil mi?
     Tebriz'de "Şairler Mezarlığı" olarak bilinen büyükçe güzel bir bahçe içinde çağdaş İran şairi Şehriyar (Hüseyin Behçet Tebriz-i)'ın kabrini mutlaka ziyaret ederiz. Yüzlerce şairin bu dev kabristanda yattığı söylenegelmektedir. İran'da birçok şehirde şairler mezarlığı vardır. Ömer Hayyam Nişabur'da, Sadi ve Hafız malum Şiraz'da yolumuza denk gelirler.
     Tebriz'de bir halk mezarlığında Samet Behrengi'nin kabrini de ziyaret ettik. Kitabesinde "Aras'ın sularında denize kavuştuğu" yazılıydı.
     İran'a özgü rengarenk has bahçelerdeki şairlerin türbelerinin geleni gideni hiç eksik olmaz. Bu Fars ülkesinin insanları; ozanlarını, alimlerini sadece doğum günü ve bayramlarda değil her fırsatta ziyaret ediyorlar. Mezar taşlarının ve mavi çinilerin üzerindeki dizeleri, özlü sözleri ilgiyle okuyorlar. Misafirleriyle buralara gelerek usul usul dinlenen gazel ya da ilahiler eşliğinde çaylarını içiyorlar. Bir eğlence mekanına giderek hayatı izlemek yerine, kaylan çekip sohbet ederek hayatı yaşıyorlar. Tam bu noktada beni bir hüzün sarıyor hep: "Ne olurdu Nazım'ın vasiyeti yerine getirilebilseydi?" diye...
   
     Evet sevgili dostlar, İran yolculuğumuzu paylaşmak istiyordum; ancak Tebriz'den çıkamadım. Başka bir paylaşımda Meşhed'i, Şiraz'ı , İsfahan'ı da laflamak umuduyla...

1 yorum:

  1. Ve ne güzel ki Sarı Otobüs'le yolculuklarımız ZAYENDE TRAVEL ile yeniden başladı. Meraklı, istekli, farklılığı arayan 12-13 kişiyle çıktığımız, yolcu olmanın hakkını verdiren yolculuklarda buluşmak üzere diyelim.

    YanıtlaSil