Ayağımın tozuyla İran yolculuğumuzu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Hani şu burnumuzun dibindeki uzak ülke... Bizim taraftan
bakıldığında selamsız sabahsız komşu gibi görünmesine aldanmayın. Tebriz'de iki
gün geçirdikten sonra yanıldığınızı hayretle anlıyorsunuz. Her neyse,
başkentler arasındaki sorunları daha sonra tartışırız.
Bizim Gürbulak sınır kapısından 300km sonra Tebriz'e
ulaşırız. Gülistan Bağı'nın karşı köşesindeki Sina Oteli'ne çantaları atıp
kahvaltıya otururken İranlı zarif dostumuz Mansur da çaya yetişir. Sevgili
Mansur her zamanki güler yüzlü ve melodik Azeri aksanıyla "Hoşgeldiniz,
nasıl mısınız?" (dikkat dizgi hatası yok) diyerek söze başlarken, bizler
de İran'ı tanımaya ve akabinde yaşamaya başlarız. Asya insanının manzum konuşma
geleneği sohbetimize hoşluk katıyor. Yolcu olma, müşteri değil misafir olma
haline Tebriz'de Mansur ile başlarız.
Sonra ver elini İbrişim (İpek) Çarşısı, Kızıl (altın)
Pazarı, Göğ (mavi) Mescit ve kahvehaneler. Aynı akşam Bağlarbağı'ndaki Azeri
kahvesine gideriz. Kahve dediğime bakmayın. İster abguşt (güveç yemeği) ile
kendinize ziyafet verin, ister kalyan (nargile) çekin. Bizim Sarı Otobüs ile
uzun Asya yolculuklarında giderken ilk, dönerken son konakladığımız; şehrin en
güzel mekanı kesinlikle burasıdır. Bağlarbağı'nda akşamlar çok canlı
olur.Tebrizliler eşleri ve çocukları ile dolanmaya; gençler de piyasa yapmaya
gelirler. Bizler de o cemiyetin ortasında, yüksek sedirlere ayakkabılarımızı
çıkartarak bir güzel yayılırız. Azıcık da tiyatro oluruz tabii ki. Safran ve
kakule ile lezzetlendirilmiş çaylarımızı yudumlarken Ali Rıza Eftehari'yi veya
Muhammed Esfahani'nin ezgilerini dinleriz. Duvarlarda Farsça yazılı Hayyam ve
Şehriyar'ın dizelerini İranlı dostlarımız bize tercüme etmeye başladıklarında
ise zaman durur, yaşam sadeleşir ve orası bizim Tebriz olur.
"Neresi sıla bize
Neresi gurbet
Yollar bize memleket"
Ne hoş yazmış şair değil mi?
Tebriz'de "Şairler Mezarlığı" olarak bilinen
büyükçe güzel bir bahçe içinde çağdaş İran şairi Şehriyar (Hüseyin Behçet
Tebriz-i)'ın kabrini mutlaka ziyaret ederiz. Yüzlerce şairin bu dev kabristanda
yattığı söylenegelmektedir. İran'da birçok şehirde şairler mezarlığı vardır.
Ömer Hayyam Nişabur'da, Sadi ve Hafız malum Şiraz'da yolumuza denk gelirler.
Tebriz'de bir halk mezarlığında Samet Behrengi'nin kabrini
de ziyaret ettik. Kitabesinde "Aras'ın sularında denize kavuştuğu"
yazılıydı.
İran'a özgü rengarenk has bahçelerdeki şairlerin
türbelerinin geleni gideni hiç eksik olmaz. Bu Fars ülkesinin insanları;
ozanlarını, alimlerini sadece doğum günü ve bayramlarda değil her fırsatta
ziyaret ediyorlar. Mezar taşlarının ve mavi çinilerin üzerindeki dizeleri, özlü
sözleri ilgiyle okuyorlar. Misafirleriyle buralara gelerek usul usul dinlenen
gazel ya da ilahiler eşliğinde çaylarını içiyorlar. Bir eğlence mekanına
giderek hayatı izlemek yerine, kaylan çekip sohbet ederek hayatı yaşıyorlar.
Tam bu noktada beni bir hüzün sarıyor hep: "Ne olurdu Nazım'ın vasiyeti
yerine getirilebilseydi?" diye...Evet sevgili dostlar, İran yolculuğumuzu paylaşmak istiyordum; ancak Tebriz'den çıkamadım. Başka bir paylaşımda Meşhed'i, Şiraz'ı , İsfahan'ı da laflamak umuduyla...
Ve ne güzel ki Sarı Otobüs'le yolculuklarımız ZAYENDE TRAVEL ile yeniden başladı. Meraklı, istekli, farklılığı arayan 12-13 kişiyle çıktığımız, yolcu olmanın hakkını verdiren yolculuklarda buluşmak üzere diyelim.
YanıtlaSil